TEKİRDAĞ’DA YÜRÜKLER
Tekirdağ ve Vize başta olmak üzere Hayrabolu, Malkara, Çorlu önemli Yürük merkezleriydi. Yürükler’den istenen görevleri yoluna koymak ve başlarında bulunmak yürük beylerine düşmekteydi. Yürükler’in devlete karşı sürekli yükümlülüğü vardı. Devlet de onlara yer vermiş ve vergilerden muaf tutulmuştu.
II.Mehmet (Fatih ) döneminde Yürükler üzerine ilk kanunname çıkarıldı ve Yürük ocakları kuruldu. Yerleşik ve özel statüye bağlı Yürükler’e Müsellem dendi. Müsellem ocakları, yürükler’den kurulmuştu ve başlangıçta atlı savaşcı bir sınıftı. Daha sonraları yavaş yavaş geri hizmete alındı. Yürük ocaklarıyla aynı görevleri yerine getirmeye başladı. Müsellemler köy ve çiftliklerin kendilerine ayrılmış topraklarında, başta at olmak üzere, hayvancılık ve çiftçilik yaparak, vergi ödemeden geçinirlerdi.
Bunda başka Müsellem çiftlikleri alınıp satılamaz ve tapuya bağlanamazdı. Bu çiftlikler başkaları işlerse, vergisini Müsellemler alırdı. Savaşlara her ocaktan iki nöbetli gider, bunların masraflarını geri kalan yamaklar karşılardı. Çiftlikler, Müsellemler’ce ortaklaşa işlenir ve yıllık gelir aralarında paylaştırılırdı.
Savaşa gitmeyene bu pay verilmez ve bunların payına, devlet adına, mevkufat emini denilen görevli el koyardı. Yürükler’in görevleri barış ve savaşta değişirdi. Savaşta, yol açmak, hendek ve siper kazmak, top çekmek gülle ve ağırlık taşımak, askere zahire ulaştırmak, köprüleri, kara ve su yollarını korumak ve onarmak, maden ocaklarında, tersanelerde çalışmak, gemilere gereç ve kereste taşımak, köprü, su yolu yapmak ve onarmak başlıca görevleriydi. İşlek yolların, güvenlik açısından önemli yerlerinde nöbet tutmak gibi bir görevleri de vardı.
Buna derbentçilik adı verilirdi. Derbentin çevresindeki köylerden bu işe istekli bulunmazsa ya da derbent çok önemliyse, koruma Müsellemlere verilirdi. Yürükler, barış dönemindeki çalışmalırıyla, devletin askeri ve ekonomik gücünü arttırırlardı. Savaştaki barışın temeli olan geri hizmetler, yürük ocaklarınca, masrafsız ve kolayca sağlanıyordu. Osmanlılar, bu yüzden Yürük oacaklarını yaşatmaya büyük özen göstermişlerdir. Kimi zaman işlerin iyi yürümesi için, Türk Yürükler’in arasına Müslüman olmuş ya da olmamış Hiristiyanlar’ın, Anadolu’dan gelme bekarların girmesine de izin veriliyordu.
Yürük ocakları donanma hizmeti için kıyılarada, yol, köprü, menzil yapma, zahire toplama için anayolların üzerinde, maden işletmelerinin yakınlarında konar göçerlerdi. Bu nedenle Yürükler Tekirdağ, Çorlu, hayrabolu, Malkara yörelerinde toplanmışlardı Genellikle bir Yürük ocağı 24 kişiden oluşurdu. Bunların içinde 1 kişi eşkinci seçilirdi. Yürük ocaklarının yönetim ve denetim işlerini subaşılar, yürük beyleri, zaimler, seraskerler, alaybeyleri ve kadılar görürdü. Çeribaşı, eşkincileri toplamak, göndermek ileri uğraşırdı. Çeribaşının zeameti vardı. Yürükler’in özel işleri çeribaşlarca görülür, devlet işlerini subaşı Yürükbeyi, serasker, alaybeyi, sancakbeyi ve kadı üstlenirdi. Serasker, Yürükler’in içinden, divanca atanırdı.
Yürükler’in görevi, ağır ve sürekliyidi. Angarya sayılabilecek işlerin savaş ve barışta sürüp gitmesi ve giderek artması, Yürükler arasında genel bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Yürük kanunnamesinin sıkı hükümlerine karşın, Yürükler toprağa bağlanmaya, işten kaçmaya başladılar. Bu durum 1691’e değin 1 yüzyıl sürdü. II. Viyana kuşatmasından sonra başlayan bozgunun önlenmesi için Osmanlı Devleti, bazı önlemler alma youna gitti. Bu önlemlerden birisi de Yürükler’in “Evlad-ı Fatihan” adı altında yeniden örgütlenmeleriydi. Bu dönemde Tekirdağ’dan ancak 150 kişi “Evladı Fatihan”a kaydedilebilmişti.